Breaking News

İnsanlığın İlk Çağları

 

İnsanlığın İlk İzleri

İnsanlar akılları olan ve akıllarını diğer türlerden daha etkin bir şekilde kullanabilen bir canlı türüdür. İnsanlığın ilk dönemine ait bilgileri arkeolojik araştırmalar sonucunda elde edebilmekteyiz.

Yaklaşık 12 bin yıl önce Anadolu’nun güneydoğusunda ve Mezopotamya’da (Bereketli Hilal) iklim ve coğrafi şartlar insan yaşamına uygun hale gelmiş ve bu bölgede önemli yerleşimler kurulmaya başlanmıştır.Bu dönemi aydınlatan kaynaklara mağaraları, kerpiç konutları, taştan ve kemikten aletleri, kil kapları örnek olarak  verebiliriz.

İlk İnsanın Hayat Tarzı ve Geçim Kaynakları

İnsanoğlu başlarda avcı ve toplayıcı olarak yaşamaya çalışmaktaydı. Daha sonra kendiliğinden yetişen yabani buğday, arpa, çavdar gibi tahıllar uzun zaman içinde ıslah edildi ve insan kontrolünde tarımsal faaliyetler başladı. Urfa ve Diyarbakır çevresinde bulunan buğday taneleri tahılın anavatanının Anadolu olduğunu göstermektedir.

Tarımın ardından keşi, koyun, sığır, domuz, at ve köpek gibi hayvanlar evcilleştirilmiş ve insanların beslenmesini kolaylaştırmıştır.Bu gelişmelere rağmen ilk köyler kurulana kadar avcı toplayıcı yaşam tarzı da devam etmiştir.İlk köylerin kurulmasının ardından tarihte ilk defa tarımsal üretime dayanan bir ekonomi oluşturulmuştur.Bu durum insanların daha kolay beslenmesine ve nüfus patlamasına neden olmuştur.

Nüfusu çoğalan insanlar, mağaraların yerine barınaklarda yaşamaya başlamışlardı. Megaron tipi evler bu dönemin en önemli barınma unsurlarıydı.Bu dönemde çeşitli taşlar yontularak araç gereç yapılıyordu. Bu araç gereçlere örnek olarak öğütme yaşlarını, havanları ve dibekleri verebiliriz.

Tarih Öncesi Dönemlendirme

Tarih öncesi dönemler ikiye ayrılır. Bunlar Taş Çağı ve Maden Çağı’dır. Taş Çağı  kendi içinde Paleolitik Çağ (Eski Taş Çağı), Mezolitik Çağ (Orta Taş Çağı), Neolitik Çağ (Yeni Taş Çağı) diye ayrılmıştır. Maden Çağı ise Bakır Çağı (Kalkolitik Çağ), Tunç Çağı, Demir Çağı diye ayrılmıştır.

Taş Çağı

1. Paleolitik Çağ (Eski Taş Çağı)

 İnsanlık tarihinin en uzun devresidir.
 Bu devri yaşayan insan toplulukları ilkel bir göçebe hayat sürmüşlerdir.
 Ağaç kovuklarında, mağaralarda ve nehir yataklarında yaşamışlardır. İnsanlar tabiatta hazır bulduklarıyla, avcılık ve balıkçılıkla geçinmişlerdir(avcı ve toplayıcı).
 İnsanlar bu dönemin başlarında doğada bulunan taş, kemik ve ağaç gibi malzemeleri doğal halleriyle işlemeden kullanmışlardır.  Ancak zamanla taşı yontarak daha kullanışlı araç gereçler yapmaya başlamışlardır. Bu dönemde görülen en yaygın aletler çakmak taşı, kemik ve ağaçlardan yapılan kesici ve delici silahlardır.
 Bu dönemde yaşayan insanlar mağara duvarlarına duygu vyeni taş devrie düşüncelerini anlatan çeşitli resimler yapmışlardır.
 Antalya’da Karain, Beldibi ve Belbaşı mağaraları, İstanbul’da Yarımburgaz Mağarası Anadolu’da bu döneme ait önemli merkezlerdir.  Yarımburgaz Mağarası Türkiye’de bilinen en eski yerleşim yeridir.
 Dünyada Paleolitik Döneme ait ilk izlere İspanya’daki Altamira, Fransa’da Laskö mağaralarında rastlanmıştır.

2. Mezolitik Çağ (Orta Taş Çağı)

Mezolitik Çağ’da ise insanlar yeni taştan aletler üreterek daha fazla alet edevat çeşidine sahip olmuş ve ilk evcil hayvanlar olarak köpekleri/kurtları evcilleştirmeye başlamıştır. Bunlara ek olarak yemek, gıda biriktirmeye başlamışlardır. Mağara resimleri de bu dönemde ortaya çıkmaya başlar, insanlar çoğunlukla etrafta gördükleri hayvanları ve günlük yaşamlarını çizmiştir. Bu mağara çizimleri arkeolog ve tarihçilerin milattan önce yaşayan insanları anlamasını, bu insanlar ve hayatları ile ilgili yorum yapmasını kolaylaştırmıştır.

3. Neolitik Çağ (Yeni Taş Çağı)

 Bu dönemde toprak işlenerek tarım hayatı başlamış ve köyler kurularak yerleşik hayata geçilmiştir.
 Köpek, koyun, keçi ve sığır gibi hayvanlar bu dönemde evcilleştirilmiştir.
 Ateşte pişmiş toprak kap, kacak, çanak ve çömlekler seramik sanatının ilk örnekleri oldu.
 Bu dönemin sonlarına doğru dokumacılıkta başladı. Bitki liflerinden insanlar elbise yapmaya başladılar.
 Menhir, Dolmen, Tümülüs gibi ilk anıt mezarlar da bu dönemde yapılmıştır.
 Yeni Taş Çağı’na önce Mezopotamya, Anadolu, İran, Suriye çevresinde girilmiştir. Ülkemizde bulunan Diyarbakır’da Çayönü, Gaziantep’de Sakçagözü, Konya’da Çatalhöyük önemli merkezlerdir.

Maden Çağı

1. Bakır Çağı (Kalkolitik Çağ)

Kalkolitik Dönem olarak da bilinen bu dönemde insanlar bakır madenini keşfetmişlerdir. Atalarımız bu madeni silah, kap kacak ve enstrümanların yapımında kullanmışlardır. Altın ve gümüş ise süsleme amaçlı kullanılmıştır. Günlük hayatın birçok kesiminde kullanılan bakır madeni aynı zamanda inanç konusunda da devreye girmiştir. Bakırdan yapılan heykelcikler mevcuttur. Şehirlerin etrafı surlarla çevrilmiş ve tarım topluluklarının sayısı avcı toplayıcıları geçmiştir. Çanakkale ili içinde bulunan Truva şehri kalkolitik döneme aittir.

2. Tunç Çağı

Tunç çağının başlangıcı tüm dünyada eşit zaman dilimlerinde değil, aksine birçok kıtada farklı zaman dilimlerinde olmuştur. Dünyada Tunç Çağının ilk başladığı iki yerleşim bölgesinin Mezopotamya ve Anadolu coğrafyası olduğu bilinmektedir. Tunç Çağı Anadolu’da MÖ.3000 yıllarında Girit, Ege adaları ve Yunanistan’da başlamıştır. Avrupa’da ise M.Ö 2000 yıllarında başladığı tespit edilmiştir.

Tunç Çağı’nda devlet düşüncesi, ilk kez şehir devletlerinde ardından da büyük devletlerde ortaya çıkmıştır. Devlet olma düşüncesi ile yapılan savaşlarda artış meydana gelmiştir. Bu devletler arasında en çok bilinenler ise; Sümer, Akad, Babil, Asur, Mısır gibi medeniyete ve dünya kültür mirasına çok büyük katkısı olan devletlerdir. Savaşların sayıca artmasıyla hançer ve kesici silahlar bu dönemde tunç madeninden yapılan en önemli korunma araçları olmuştur. Mızrak uçları, iğneler, bilezik ve kolyeler de yine Tunç Çağında yapılan maddeler arasındadır.

3. Demir Çağı

Demir Çağı, Tunç Çağı’ndan sonradır.

Demirin bulunup işlenmesi insanlık tarihinin en önemli buluşlarından biridir. Başlangıçta “dövme” tekniği ile demirden az sayıda araç üretilebilmiştir. Bu çağda üretim artmış, ticaret ve silah yapım teknikleri gelişmiştir. Küçük şehir devletlerinin yerine büyük devletler almaya başlamıştır. Bu devrim sonunda yazının bulunmasıyla Tarih Çağlarına geçilmiştir.

Yazının Gelişimi

İlk Çağ’da Mezopotamya’daki dinî inanışlar etkisiyle Sümerler, mabet (Ziggurat) ekonomisinin zorunluluğu ile sembol yazısını (piktograf) icat etti.
Sümerlerin kullandığı ilk yazılı kil tablet örneklerine Uruk kentinde rastlanmıştır. İşaretler çiviye benzetildiği için bu yazıya “çivi yazısı” denmiştir

Piktografik Yazı Nedir?

Piktogram ya da piktograf; bir eşyayı, bir objeyi, bir yeri resmetme yoluyla temsil eden semboldür. Bu sembollere bağlı yazı sistemine “piktografi” denir. Piktografi, temsili çizimler şeklinde kullanılan bir anlatım biçimidir. Aynı zamanda, anlamlı işaretleri esas alan yazı sistemlerindeki işaretler olarak açıklanabilir. Piktografi çivi yazısı gibi biraz uzam olan ve fonotik harfler veya belirleyici uyaklar kullanılarak oluşturulan bir sistemdir. Çivi yazısında ve hiyeroglifik yazıda piktogramlar bulunur. Örnek olarak Hitit ve Urartu yazı sistemleri pikrografiktir. Erken yazılı semboller ve ideogramları temel almıştır. Bu yazılar M.Ö. 5000 yılı civarlarında Antik Çin kültüründe kullanılmıştır ve M.Ö. 2000 yılı civarında logografik yazı sistemi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Piktograflar günümüzde Afrika’daki, Amerika’daki ve Okyanusya’daki gelişmemiş toplumlarda, yazılı iletişimde temel araç olarak kullanılmaktadır.

Yazılı Kültürün Başlaması

Yazının icadı, tarihî devirlerin başlangıcı kabul edilir. İnsanoğlu yazı sayesinde birikimlerini, nesilden nesile sağlıklı bir şekilde aktararak günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır. Zamanla yönetim alanında da kullanılan yazı; anlaşmalar, yazışmalar, yasalar, yıllıklar, savaş hikâyeleri biçiminde gelişmiştir. Böylece insanoğlu yazının icadından günümüze kadar olan süreçte her alanda önemli gelişme kaydetmiştir.

Sümerlerden sonra çivi yazısı Akad, Babil, Asur, Hitit ve Urartu gibi medeniyetler tarafından geliştirilmiştir. Hiyeroglif yazısı kullanan

Mısırlılar yazı aracı olarak papirüs ve fırça gibi araçlar kullanmıştır. Böylece yazının taşınabilirliği kolaylaşmıştır. Mısır yazısı 24 sessiz harften oluşan Fenike alfabesinin gelişmesine de model olmuştur. Bu alfabeden Sami, sonrasında da Latin alfabesi geliştirilmiştir. İlk kez Bergama’da hayvan derisinden üretilen parşömenler birleştirilerek kitap hâline getirilmiştir. Çin medeniyeti ise parşömenden daha ucuza mal olan tekstilden yapılan kâğıdı üretmiştir. VIII ve IX. yüzyıllarda İslam medeniyeti kâğıt üretimini yaygınlaştırmıştır.

Yazı; bilgi, beceri ve tecrübelerin tekrar edilmesinin önüne geçerek eski birikimlerin üzerine yenilerinin eklenmesini sağlamıştır. Her toplum, yazıyı devraldığı toplumun dilinden ve kültüründen etkilenmiştir. Böylece toplumlar arası yazı geçişiyle birlikte dil etkileşimi de görülmüştür. Hâkim güçlerin, egemenlik altına aldığı milletlere kendi dillerini kabul ettirmeleri bu etkileşimi hızlandırmıştır.

İlk  Çağda Bilim

– Bilim, insanlığın ortak ürünüdür ve kökleri ilk insanlara kadar uzanır.
– Tarihî süreç içinde Mısır, Yunan, Çin, Hint, İran, Arap ve Türk gibi milletlerden bilim insanlarının çalışmaları, medeniyetin gelişmesine katkı sağlamıştır.
– İlk insanlar, doğa ile ilişkisinde basit teknik becerileri kullanmıştır.
– Gökyüzü olaylarının izlenmesi, kaydedilmesi ve yorumlanması; günümüz modern astronomi bilimine temel oluşturmuştur.
– Modern astronomideki matematiksel dayanaklar ilk defa Mezopotamya’da kullanılmıştır.
– Mezopotamya uygarlıkları, ziggurat adı verilen tapınaklarda gözlem yaparak gök biliminde bilimsel gözlem yöntemini keşfetmiş ve bilgileri tablolaştırmıştır.
– Ay ve Güneş tutulmalarını hesaplayan Amasya’da yaşamış ve coğrafya konusunda çalışmış Strabon (Sıtreybın), Anadolu ve çevresinde yaptığı geziler sonucunda on yedi bölümden oluşan “Coğrafya” isimli eseri yazmıştır.

İlk Çağda Başlıca Medeniyet Havzaları

İlk Çağ’da dünyada yaşanan belli başlı olaylar;

 MÖ 3200 Sümerlerin yazıyı keşfetmesi
 MÖ 2375 Urkagina Yasaları’nın oluşturulması
 MÖ 1900 Anadolu’da yazının kullanılması
 MÖ 1700 Hammurabi Kanunları’nın oluşturulması
 MÖ 1296 Kadeş Savaşı
 MÖ 1280 Kadeş Antlaşması
 MÖ 1260-1250 Truva Savaşı
 MÖ 1230 Ege Göçleri
 MÖ 776 İlk Olimpiyatlar
 MÖ 753 Roma’nın Kuruluşu
 MÖ 680 Lidyalıların parayı kullanması
 MÖ 550 Pers İmparatorluğu’nun kurulması
 MÖ 359 İskender İmparatorluğu’nun kurulması
 MÖ 330 Pers İmparatorluğu’nun yıkılması
 MÖ 323 İskender İmparatorluğu’nun yıkılması
 0 Hz. İsa’nın doğumu
 313 Milano Fermanı’nın ilanı
 325 İznik Konsülü’nün toplanması
 330 Roma İmparatorluğu’nda Hristiyanlığın resmi din olması
 375 Kavimler Göçü‘nün yaşanması
 395 Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması
 476 Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı

İlk Medeniyetler

İran Medeniyeti

 Persler toprakları çok geniş olduğundan satraplık adı verilen eyaletler kurmuşlardır.
 Gelişmiş bir posta teşkilatları vardır.
 Kral Yolu‘nu yeniden imar etmişlerdir.

Hint Medeniyeti

 Kast sistemi vardır.
 Matematikte ilk defa “0” (sıfır) ı bulmulardır.

Çin Medeniyeti

 Çinliler; barut, pusula, kâğıt ve matbaayı icat etmiştir.
 Güneş lekeleri hakkında bilgi vermişlerdir.
 Masaj ve akupunkturu kullanmışlardır.

Mezopotamya Medeniyetleri

* Sümerler
 MÖ 3250′ de çivi yazısını bulmuşlardır.
 Tapınaklarına ziggurat adını verirler.
 Zigguratları gözlemevi olarak kullanmış ve astronomi de gelişmişlerdir.
 Ay yılı esaslı ilk takvimi yapmışlardır.
 Sümer Kralı Urkagina, MÖ 2375’te tarihte bilinen ilk yazılı kanunları çıkarmıştır.
 Çemberi 360 dereceye bölmüşlerdir.

* Babiller
 Babil Kulesi ve Babil’in Asma Bahçeleri gibi eserler inşa etmişlerdir.
 Kral Hammurabi tarafından Hammurabi Kanunları hazırlanmıştır.

* Asurlular
 Kara kolonileri kurmuşlardır.
 Asurlular, Sümerlerden öğrendikleri yazıyı Anadolu’ya getirmiş ve burada tarih çağlarının başlamasını sağlamışlardır. Asurlu  tüccarlar, başta
 Kaniş (Kültepe) olmak üzere Anadolu’nun pek çok yerinde pazarlar kurmuştur.

* Yunan Medeniyeti
 Cumhuriyet ve demokrasinin temellerini atmışlardır.
 Miletli Thales (Tales) ve Pythagoras (Pisagor); matematik, astronomi ve felsefe alanında önemli çalışmalar yapmışlardır.

* Mısır Medeniyeti
 Mısır’da hayat kaynağı Nil nehridir.
 Mısırlılar, hacim ve alan ölçmeyi hesaplamış ve piramit adı verilen anıt mezarlar yapmışlardır.
 Mimari, astronomi, matematik ve tıp alanında ilerlemişlerdir.
 Mısırlılar, güneş takvimini kullanmış, yılı 365 gün olarak hesaplamış ve bir günü 24 saate bölmüşlerdir.

Anadolu Medeniyetleri

*Hititler
 Krallıkla yönetilen Hitit Devleti’nde krallar başkomutanlık, başrahiplik ve başyargıçlık görevlerini üstlenmişlerdir.
 Asillerden oluşan ve Pankuş adı verilen bir meclis oluşturmuşlardır.
 Hititlerde Tavananna denilen kraliçe de yönetimde söz sahibi olmuştur.
 Hititler; evlenme, boşanma, nikâh, nişan gibi aileyle ilgili hususları kanunlarla düzenlemişlerdir. Gelişmiş hukuk kurallarında kadın haklarına da yer vermişlerdir.
 Krallar tanrılara hesap verme düşüncesi ile yaptıkları işleri Anal denilen yıllıklar şeklinde yazdırmışlardır.
 Mısırlılarla yaptıkları savaşlar sonunda bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması’nı imzalamışlardır.

*Lidyalılar
 İnsanlık tarihinde ilk kez madeni parayı (sikke) basmışlardır.
 Başkentleri Sard’dan başlayıp Mezopotamya’ya ulaşan Kral Yolu’nu inşa etmişlerdir.

*Frigler
 Tarım ve dokumacılıkta gelişmişlerdir. Tapates adı verilen halı ve kilimleri dokumuşlardır.
 Fibula denilen çengelli iğneyi icat etmişlerdir.
 Fabl denilen hayvan hikayelerini dünya edebiyatına kazandırmışlardır.

*Urartular
 Taş işçiliğinde gelişmişler, Van Kalesi’nin yanında su kanalları, su bentleri ve mezar odaları inşa etmişlerdir.
 Zengin demir, gümüş ve bakır yataklarına sahip olan Urartular, maden işleme sanatında ilerleme kaydetmişlerdir.

Doğu Akdeniz Medeniyeti

*Fenikeliler

 Sami ırkından olan Fenikeliler Lübnan dağları ile Doğu Akdeniz kıyısı arasındaki bölgede yaşamışlardır.
 Şehir devletleri halinde yaşamışlardır. Başlıcaları SUR, SAYDA, BİBLOS’TUR.
 Deniz ticareti yapmaları ve Akdeniz kıyılarında kurdukları kolonilerdir. Fenikeliler bu ticaret ve koloniler aracılığıyla Doğu ve Batı uygarlıkları arasında bir köprü olmuştur. (En Önemli özelliği)
 En ünlü Fenike kolonisi KARTACA’dır. Tarihte Roma-Kartaca savaşları ve Kartacalı komutan HANİBAL çok ünlüdür.
 Fenikelilerin uygarlığa en büyük katkıları Harf yazısını bularak FENİKE ALFABE’sini oluşturmalarıdır. Bu alfabe   Yunanlılar ve romalılar tarafından düzenlenerek günümüz Latin Alfabesi oluşturulmuştur.

*İbraniler

 Sami asıllı bir kavim olan İbraniler eski çağda Suriye ile Mezopotamya arasında göçebe olarak yaşamışlar, daha sonra Filistin’e yerleşmişlerdir.
 Burada MÖ1040’da bir krallık kurdular. Bu krallığın başına geçen Hz. Davut KUDÜS şehrini kurarak başkent yaptı.
 Oğlu Hz. Süleyman zamanında bu krallık güçlendi ve zenginleşti.
 Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra aralarındaki birlik bozuldu. Bir kısmı Asurluların, bir kısmı da Babillilerin hakimiyetine girdi.
 İbranilerin tarihi Sürgünlerle doludur. İlk sürgünü Babilliler yapar, daha sonra ise Romalılar tarafından sürülürler.  20 yy’a kadar Avrupa’nın çeşitli yerlerinde dağınık halde yaşayan İbraniler 1948’de İSRAİL Devleti’ni kurdular.
 İlk Çağdaki medeniyetler arasında tek tanrılı bir dine inanan tek kavim olmalarıdır. YAHUDİLİK ( MUSEVİLİK ) dinine inanmışlardır. İbraniler bu dinin sadece kendilerine geldiğine inandıkları için yaymaya çalışmamışlardır. Yani Yahudiliği Milli bir din haline getirmişlerdir. (En Önemli özelliği)

İnsan ve Göç

Göç; insanların yaşadıkları yeri bazı siyasal, sosyal ya da ekonomik nedenlerden ötürü devamlı olarak veya uzun aralıklarla değiştirmesi durumudur. Göç insanlığın varlığından bu yana yapılan nüfus hareketi olarak kabul edilir.

Göçler insanların kalış süresine göre çeşitlere ayrılır. Bunlar sürekli kalıcı göç olarak ikiye ayrılır. Sürekli göç halinde insanlar yerleşimde bulundukları yeri değiştirip başa bir yere yerleşirler ve eski ikamet yerlerine geri dönmezler. Ancak geçici göçlerde ise bir geriye dönüş durumu bulunmaktadır.

Göçebeler ve Yerleşikler

Yerleşik yaşamın başlaması ile birlikte göçebe – yerleşik çatışması da başlamıştır. Çiftçiler için önemli olan güvenli bir barınak, verimli topraklar ve bol kazanç sağlayan ürünlerdi. Göçebeler içinse özgürlük sağlayan geniş diyarlar ve sürülerdi.

Göçebelerin zaman zaman yerleşik köy ve kasabalara ani baskınlar yaparak her şeyi yağmalaması göçebe yerleşik çatışmasının en önemli nedeni olmuştur. Göçebelerin hayvanlarının, yerleşiklerin ürünlerine verdiği zararlar diğer bir çatışma nedeni olmuştur.

İnsanlık Tarihindeki Önemli Göçler

Toplumların göç etmelerinin başlıca nedenleri şunlardır;

– Yerleşim yerleri ve iklimdeki değişiklikler (Coğrafi)
– Geçim kaynaklarının daralması (Ekonomik)
– Savaş, istila ve politik değişiklikler (Siyasi)
– İnanç gruplarının baskı altına alınması (Dinî)
– Salgın hastalıklar ve nüfus artışı (Sosyal)

Ege Göçleri

MÖ XIII. yüzyıl sonları ile MÖ XII. yüzyıl başlarında yaşanmıştır. “Deniz Kavimleri Hareketi” olarak da ifade edilen göçleri gerçekleştiren toplumlar genellikle Yunanistan’dan başlayarak Ege ve Akdeniz’deki adalardan geldiği için bu göçlere Ege Göçleri ismi verilmiştir.

Göçlerin başlıca nedenleri şunlardır;

– Yunanistan’ın dağlık bir coğrafyaya sahip olması ve tarım alanlarının yetersizliği
– Nüfus artışı ve ekonomik kıtlık yaşanması
– Doğu Avrupa ve Balkanlardan gelen Dorlar ve Akaların Yunanistan’daki kavimleri doğuya sürüklemesi

Amurru (Babil) Göçleri

Amurrular, MÖ III. binyılın son yüzyıllarında Arabistan’dan yola çıkarak Filistin ve Suriye çevresine göç etmişlerdir ve daha sonra buradan da doğuya doğru göçlerini sürdürmüşlerdir. Amurrular’ın göç hareketleri, Elamlar ile birlikte Sümer Devleti’nin yıkılmasında başlıca rolü oynamıştır.

Akad Göçü

MÖ III. binde Sami kökenli olan Akadların, Suriye’den Sümer ülkesine gerçekleştirdiği göçlerdir. Bu göçler sonrasında Akadlar, Mezopotamya ve çevresine hakim olmuşlardır. Sümer kent kültürünü benimseyen Akadlar bu kültürü sonraki toplumlara aktarmışlardır.

Hurri Göçleri

Bu göçler; Mezopotamya ve çevresine MÖ III. binyılın sonlarında büyük bir göç dalgası şeklinde yaşanmıştır. Kuzeyden gelen Hurriler; Doğu Anadolu, Orta Fırat Havzası ve Filistin’e kadar geniş çaplı bir alana yayılmışlardır.

Frig Göçleri

MÖ 1200 – 800 yılları arasında yaşanmıştır. Frigler, Makedonya ve Trakya’dan Boğazlar yoluyla Anadolu’ya göç eden Trak boylarındandır. Sakarya ırmağı boylarına yerleşen Frigler bölgede güçlü bir devlet kurmuşlardır.

İç Asya Göçleri

Orta Asya’dan dünyanın diğer coğrafyalarına milattan önce ve milattan sonraki dönemlerde yapılan Türk göçleridir. Milattan önceki dönemlerde meydana gelen göçlerin nedenleri ve sonuçları tam olarak aydınlatılamamıştır. Milattan sonraki Türk göçleri ile ilgili Çin ve Bizans kaynakları sayesinde daha detaylı bilgiler elde edilmiştir.

Türk göçlerinin başlıca nedenleri şunlardır;

– İklimin kuraklaşması, su kaynaklarının azalması ve otlakların daralması
– Nüfus artışı ve salgın hastalıklar
– Türk boyları arasındaki çatışmalar, Çin ve Moğol baskısı

Kabileden Devlete

İlk insanlar avcılık ve toplayıcılıkla hayatlarını devam ettirdikleri için besinin peşinden gidiyorlardı. İnsanoğlu tarımla birlikte yerleşik hayata geçince üretmeye başladı. Ürettiği ürünleri saklayarak kuraklık dönemlerini daha rahat atlatan insanlar, ürünlerinin fazlalarını satarak ticari faaliyetlerde bulundu.

Tarımın ortaya çıkışı toplumların siyasi organizasyonlarında değişime yol açtı. İlk tarım toplumlarında ekonomik ve sosyal organizasyonun  temel birimi 10-50 aileden oluşan topluluklardı. Avcı ve toplayıcı topluluklara göre hayat standartları biraz daha iyileşen bu yerleşimler , zamanla büyüyerek kabile konfederasyonlarını oluşturdu.

Kabile, aynı atadan gelen ve birbirine kan bağıyla bağlı bulunan büyük insan topluluğa verilen isimdir. Büyük devletler ve imparatorluklar kurulduktan sonra bile kabile konfederasyonları varlıklarını büyük oranda sürdürmüştür.

Köyler ve kabile konfederasyonları zamanla şehir devletlerinin oluşturmuştur. Mısır ‘da “nom“, Sümerlerde “site” İyon ve Dorlarda “polis” adı verilen şehirler kurulmuştur.

Antik medeniyetlerdeki kabileler veya şehir devletlerinin başlarında kral veya feodal yöneticiler vardır.
Bu yöneticiler merkezdeki büyük krala bağlıdır. Büyük kral güçlü ve dirayetli bir kişiyse merkezî bir devlet yapısı oluşmuş, güçsüzse kabileler merkezden bağımsız hareket edebilmiştir.

İlk Çağ’da bazı güçlü krallar kendi ülkeleri dışındaki yerleri ele geçirmiş, farklı milletleri yönetimi altına almış ve imparatorluklar kurduğu da olmuştur.

İmparatorluk

Topraklarında oturan çeşitli milletleri egemenliği altında toplayan devlet biçimi,
İçerisinde çeşitli unsurları (din, etnik köken, dil vb) barındıran devlet modeli,

Tarihsel olarak, kültürel, etnik, ekonomik ve toplumsal açıdan çeşitlilik arz eden farklı halkları bünyesinde toplayan büyük, politik ve bölgesel gövde olarak tanımlanabilir.

İlk Devletlerde Gücün Meşrutiyet Kaynağı

İlk Çağ medeniyetlerinde gücün meşruiyet kaynağı olan dinin yanında yöneticilerde soy kavramı da önemliydi.
Asurlarda bir kral zorla başa geçse bile kendinden önceki krallarla bir akrabalık bağı kurma gayreti içinde olurdu.
Mezopotamya’da Sümerler, Babiller ve Asurlar ise dönem dönem siyasi güçlerini kaybetmiş fakat aradan birkaç yüzyıl geçtikten sonra yeniden kurulmuş ve güçlenmişlerdir.

Siyasi güçlerin yeniden kazanılma durumu Mezopotamya’da Ur, İssin, Babil, Kassit, Kalde gibi sülalelerin soy dayanışmasının bir sonucudur.

Monarşi: Siyasi gücün bir tek kişinin elinde bulunduğu ve yönetimin genellikle kan yoluyla aile bireylerine geçtiği yönetim biçimidir.

 Sümerlerde site olarak bilinen şehir devletleri vardı.
 Babil Devleti benzer bir yapıda olsa da iktidarı ele geçiren güçlü krallar merkezî otoriteyi daha da güçlendirmiştir.
 Asurlular ise istilacı bir yapıya sahiptir.
 Hititlerde kralın yanında Pankuş adında bir meclis vardır. Kral alacağı kararlarda bu meclise danışmıştır. Tavananna denilen kraliçe de yönetimde etkilidir.

Yunan medeniyetinin ortaya çıktığı coğrafya, dar bir sahil şeridine sahip olması ve yüksek dağlarla birbirinden ayrılması nedeniyle burada merkezî devletler kurulamamış, polis adı verilen şehir devletleri ortaya çıkmıştır. Atina ve Sparta gibi

Yunanlılar

 Yunan şehir devletlerinde kralın hak ve yetkileri meclisler tarafından kısıtlanmıştır.
 Kralın yetkilerinin azalması, onu denetleyen meclislerin yetkilerinin artmasıyla krallık artık saltanat olmaktan çıkmış ve krallar belirli bir sınıf tarafından seçilmeye başlamıştır. Böylece soylular, iktidarı ele geçirerek aristokratik yönetim anlayışını kabul ettirmiştir.
 Aristokratlar arasından belli bir zümrenin, krallığı yönetme hakkının kendilerinde olduğunu iddia etmesi ve yöneticilerin sadece o gruptan seçilmesi oligarşi denilen yönetim anlayışını doğurmuştur.
 Yunan kentlerindeki bu seçim, cumhuriyet ve demokrasi anlayışının ilk izleridir.

Yunan kentlerindeki seçimlerde sadece belli kişiler aday olabilmekte ve halkın tamamı değil sadece soylular oy kullanabilmektedir.
Daha sonraki dönemlerde Yunan medeniyeti içinde, soyluluğa dayalı ayrıcalıklı sınıf olan aristokratlara veya halka karşı zaman zaman güç kullanarak yönetimi ele geçiren kişiler olmuştur.
Bu kişilere tiran bunların yönetimine de tiranlık denmiştir.

Persler

Persler; İran, Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve hatta Yunanistan’ın bazı bölgelerini içine alan büyük bir imparatorluk kurmuşlardı.
Bu kadar geniş toprakları yönetmek için de Satraplık denilen eyalet sistemini oluşturmuşlardı.
Bu sistemde ülke eyaletlere ayrılmış ve eyaletler Satrap adı verilen idareciler tarafından yönetilmişti.
Satraplar merkezden gönderilen memurlar tarafından denetlenmişti.
Bu sistem büyük İskender ve Roma tarafından örnek alınmıştır.
Ayrıca merkezî otoriteyi güçlendirmek ve eyaletler arasında iletişim kurmak amacıyla Persler, gelişmiş bir posta teşkilatı kurmuşlardı.

Roma

Roma’da kraldan sonra etkin bir danışma kurulu olan senatoya soylular girebilmişti.
Roma toplumu; patriciler, plepler ve köleler olmak üzere üç sınıfa ayrılmıştı.
Senatoda görev yapan soylu sınıfa patrici,
Roma’ya sonradan gelip yerleşenlere de plep adı verilirdi.
Köleler ise Roma’nın işgali altındaki ülkelerden getirilmiş, patricilerin evlerinde hizmetçilik ya da uşaklık yapan tarlalarda işçi olarak çalışan sınıftı.

İlk Devletlerde Askerî, Sosyal ve Ekonomik Yaşam

Mezopotamya

 Medeniyetlerin ekonomik yaşam ve askerî yapılarında coğrafya belirleyici bir unsurdur. Mezopotamya’da ekonomik hayatın temeli tarımdı.
 Sümerler, tapınaklarını depo olarak kullandılar. Bu ürünleri kayıt altına almak için kullanılan semboller sayesinde çivi yazısı icat edildi.
 Medeniyetin gelişimi yazının bulunmasıyla hız kazandı.
 Mezopotamya’da toplum; soylular, din adamları ve köleler gibi sınıflara ayrılmıştır. Halkın çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilerdir.
 Günümüz modern yaşamında hâlâ önemli olan ulaşım, mimarlık, madenlerin işlenmesi, çömlekçilik, dokumacılık, çiftçilik, kanal yapımı gibi pek çok medeniyet unsurunun temeli, Mezopotamya’da atılmıştır.

İlk Devletlerde Askerî, Sosyal ve Ekonomik Yaşam

 Lidyalılar, Kral Yolu’nu kullanarak ticarette gelişmiş ve büyük bir refaha kavuşmuştur.
 Friglerin temel geçim kaynağı ise tarım ve hayvancılıktır. Tarım, başta hukuk olmak üzere Frig toplumunda hayatın her alanını etkilemiştir. Dokumacılıkta da gelişen Friglerden günümüze kalan tekstil parçaları vardır.
 İlk Çağ’da, Yunan coğrafyasında kurulan polisler, dağlık arazi nedeniyle yeterli hububatı üretememiştir.
 Bazı şehirler bu sorunu çevre bölgelerin kolonizasyonu yoluyla çözmeye çalışmıştır.
 Bu şehir devletleri gıda ihtiyaçlarını karşılarken ticari alanda da gelişme göstermiştir.

Ülkeleri dışında ele geçirilen toprakları kendilerine bağlayarak bazen de kendi vatandaşlarını o bölgeye yerleştirerek genellikle ticari faaliyetlerde kullanmak amacıyla oluşturulan idarelere koloni denir.
Bu kolonilerin devletin idaresinde aktif olarak kullanılmasına da kolonicilik denir.
Büyük İskender, ele geçirdiği topraklarda ya kendi adına şehirler kurmuş ya da var olan şehirleri yeniden düzenlemiştir. Bunların başında Mısır’daki İskenderiye gelmektedir.
Ayrıca Büyük İskender, Perslerin oluşturduğu yol ağlarını geliştirerek ticarete ve ulaşıma önem vermiştir.

Roma

Roma İmparatorluğu da kurulduğu coğrafya gereği deniz ticaretine ve kolonizasyon faaliyetlerine yönelmiştir.
İmparatorluğun yükselişinde, hâkimiyeti altına aldığı bölgelerde düzenli yol ağları kurmaları ve bu yolları güvenli hâle getirmeleri etkili olmuştur.
Romalı tüccarlar, Akdeniz ve Batı Avrupa’daki Roma topraklarında oluşan barış ortamından faydalanarak uzun mesafeli ticaret yapmıştır.

Mısır

Mısır’da Nil Nehri etrafında verimli ovaların oluşması, Mısır’ın temel geçim kaynağının tarım olmasını sağlamıştır.
Mezopotamya’da topraklar özel mülkiyet iken Mısır’da tüm topraklar firavunlara aitti ve toprakları kullananlar kiracı durumundaydı.
Bu durum Mezopotamya’da olduğu gibi bağımsız, zengin bir tüccar sınıfının doğmasını engellemiştir.

Nil’in sularının taşması sonucu tarlaların sınırları birbirine karışmış ve bu tarlaları ayırmak için Mısır’da geometri ilmî gelişmiştir.
Mısırlılar, yine bu taşkınların zamanını tespit etmek için güneş yılını hesaplamıştır.

Ölümden sonraki yaşama inandıkları için ölülerini mumyalamışlar böylelikle insan vücudunu tanımışlar, tıp ve eczacılık bilimlerinde gelişmişlerdir. Tanrı-kral anlayışına bağlı olarak firavunlar için piramit adı verilen anıt mezarlar yapılmıştır.

Kanunlar Doğuyor

İnsanların küçük topluluklar halinde yaşamaya başlaması ile birlikte beraber yaşamın gerektiridiği kurllara ihtiyaç duyulmuştur. Hukuk toplum düzenini sağlamak için devlet tarafından oluşturulan kurallar bütünüdür. İnsanoğlunun yaptığı ilk hukuk kurallarının kaynağı akıl, gelenek ve kutsal kitaplardır. Önceleri sözlü olan hukuk kuralları yazının icadı ile birlikte yazıya dökülmüştür.

Hammurabi Kanunları 

Hammurabi kanunları 282 maddeden oluşmaktadır. Kısasa kısas esaslıdır. Dünyanın ilk anayasası kabul edilmektedir.

Hammurabi Kanunlarından Örnekler

 Bir hırsız duvar delerek bir eve girmişse o deliğin önünde ölümle cezalandırılır ve oraya gömülür.
 Bir evde yangın çıkar ve oraya yangını söndürmeye gelen bir kimse, evin sahibinin malına göz dikip onun malını alırsa kendisi de aynı ateşe atılır.
 Bir adam bir çocuğu evlatlık alır ve oğlu olarak ona ismini verirse ve onu besleyip büyütürse büyümüş bu çocuk bir daha geri istenemez.
 Bir kişi hırsızlık yapsa eli kesilir.
 Bir kişi kendisiyle aynı sınıftaki bir kişinin dişine zarar verirse onun da dişi çekilir.
 Babasını döven evladın iki eli kesilir.
 Birisini suçlayan ispata mecburdur. İspat edemezse ölüm cezasına çarptırılır.

Hitit Kanunları

Hititler’de kanun, Büyük Kral’ın eli altındaydı. Kral, baş komutan, baş yargıç ve başrahip sayılıyordu. Ancak Kral, fikir ve kararları onaylatma yükümlülüğü altındaydı. Onaylayan kurum ise, Pankuş adı verilen asil soylular meclisiydi. İnsana ve insanın yaşama hakkına saygı duyan ve önem veren bir uygarlık olan Hititler, Anadolu’da bundan binlerce yıl önce halka istediği dine inanabilme ve istediği dili konuşabilme hakkı vermiştir. Kadın ve erkek her koşulda eşit sayılmış ve kanunlar önünde cinsiyet ayrımı yapılmamıştır.

Hitit kanunları, kölelere de para ödeyerek özgürlüğüne kavuşma ve evlenme hakkı tanıyordu. Kralın, konumu nedeniyle ölüm cezalarını kaldırma yetkisi vardı; ölüm cezaları ise büyücülük ya da krala karşı gelinmesi sonucu veriliyordu. Ayrıca “kardeşlerle ilişki kurmak ya da evlenmek” de Hititler’de ucu ölüme çıkan bir suçtu. İdam cezası uygulayan bir toplum olan Hititler, işkenceye karşıydı. Boşanma ve aile konusunda da kanunları olan Hititler’den günümüze, bu kanunların yer aldığı tabletler de günümüzde hala bulunmaktadır. Bunların dışında askerlik, Hititler’de zorunluluktu. Herkes askerlik vazifesini yerine getirmek zorundaydı.

İbrani Kanunları

İbraniler tek tanrılı semavi din inancını benimsemiş ve bunun sonucunda ilahi kökenli hukuk kuralları bu dönemde görülmeye başlanmıştır.
“On Emir” olarak bilinen bu hükümler, İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışlarından sonra Sina Dağı’nda Allah tarafından Hz. Musa’ya bildirilen emirlerdir.
Yahudi inancına göre Tanrı ile İsrailoğulları arasında yapılan ahdi (anlaşma) içeren, Yahudiler’in kutsal kitabına Hristiyanlar günümüzde “Ahd-i Atîk” (Eski Ahit) demektedir.
Eski Ahit, Hz. Musa’ dan yüzlerce yıl sonra kaleme alınmış olup günümüzde farklı nüshaları vardır. On Emir, Eski Ahit’in ilk ve en önemli kısmı Tevrat’ta geçmektedir.

MÖ 1280’de Hititlerle Mısırlılar arasında yapılan “Kadeş Barış Antlaşması” tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmadır.


Kaynakça : https://www.basarisiralamalari.com

Hiç yorum yok